Öyle bir şair ki varlığını bilmeyen, kimliğini bilen yok. Ne gören var ne bilen. Onu görenler ne söylerler, ne bir haber verirler. Bir şair ki yüzlerce mezarı var, üstlerinde adı var, içlerinde kendi yok… Binlerce kitabı var, içlerinde adı var, kendinin kitabı yok… Bütün bir halkın gözdesi, sözcüsü olmuş, nice canları yüzyıllarca şiir kervanları gibi ardına takmış, kendi sır olup gitmiş… Kendisi kim bilir hangi gurbet köşesinde dağarcığındaki şiirleriyle birlikte ölmüş, belki ölümü üç günden sonra bile duyulmamış, ölüsü soğuk suyla yuyulmamıştır. İşte böyle bir şairdir Yunus ve böylesi şairler çoktur Anadolu’da: Pir Sultan, Karacoğlan, Dadaloğlu… Hiçbir şiiri dünyayı sömürenleri övmez. Hemen her şiiri dünyayı sömürenlere karşı bir seslenmedir. Yoksulların, ezilmişlerin, çaresizlerin şairidir. Çaresizdir, gariptir, ama yılmış, tükenmiş, zavallı bir dilenci değildir. Gerçek Yunus, kaderine kafa tutan, kahırları yenen, zehiri bala çeviren insandır. Haktan yana olmakla halktan yana oluşun bir araya gelmesidir o. Hak için halktan yanadır, halk için de haktan yana... Eseri ve mezarı gibi hayatını da halkın gönlüne bırakıp gitmiştir. Nasıl yaşadığına ilişkin bütün bildiklerimiz halkın masallaştırdığı gerçeklere dayanıyor. Yunus Emre’nin öyküsünü zevkle okuyacaksınız. |