| ||||||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||||||
Detaylar | ||||||||||||||||||||||
Siz onları hiç böyle tanımadınız... Doğum yerini kendi belirlemediği gibi ölüm yerini de kendi belirlemeyen Napoleon’un yaşmöyküsü küçük bir adada başlayıp yine bir adada son bulur. Fransız olduğunu kabul ettirmek için adını ve soyadını bile değiştiren bu adam, farklı kıtalarda savaşırken içine düştüğü yalnızlığı birçok kadınla paylaşır. Bu kitapta önce Korsika, sonra Fransa’dan sınırdışı edilen “vatansız asker”’in imparatorluk tahtına oturarak Fransa’dan intikamını” alışının öyküsünü bulacaksınız. Elli iki yıllık yaşamına en kanlı savaşlarla birlikte birçok kadını, fırtınalı aşkları, entrikalardan suikastlara birçok olayı sığdıran Napoleon’un romanını beğeniyle okuyacağınızı umuyoruz. Napoleon’u hiç böyle tanımadınız...
Biyografi, okumayı en sevdiğim yazınsal türler arasında yer alıyor. Benden yıllarca, bazen de yüzyıllarca önce yaşamış kişilerin yaşam öykülerini kendi dostlarımın ya da akrabalarımın öyküleriymişçesine okuyabilmek tarifsiz bir zevk veriyor bana. Biyografi ve de otobiyografi yalnızca kişilerin mahrem tarihinin kapılarını aralamakla kalmıyor, aynı zamanda bireylerin birikiminin, hayat bilgisi ve tecrübesinin sonraki nesillere aktarılmasını da sağlıyor. Büyük tarihler, yani ülkelerin ya da devletlerin tarihi yanında tali ve önemsizmiş gibi gözüken bireysel yaşam öyküleri aslında en az büyük tarihler kadar önemli ve hatta zaman zaman onlardan daha ilginçtirler. Biyografiler bize soyut tarihsel süreçlerin işleyişini, tarihin çarklarının dönüşünü somut yaşamlar aracılığıyla gösterirler. İşin içine insanlar, onların duygu, düşünce ve tecrübeleri girince, tarihe duyduğumuz ilgi pekişir ve mazide kalmış olaylara gerçek bir empati ile yaklaşabilmemiz kolaylaşır. Uzun lafın kısası biyografi okumak geçmişle bağ kurmanın en güzel ve en özel yollarından birisidir. Yazar Şule Türker de bizi geçmişte özel bir yolculuğa çıkarmak için bol bol okumuş, araştırmış ve de dünyanın en ilgi çekici liderlerinden biri olan Napoléon’un yaşam öykü-sünü aktarmış bizlere. Biyografi türünün örneklerinin ülkemizde maalesef pek fazla üretilmiyor olmasının yazarın bu kitaba verdiği emeği daha da değerli ve anlamlı kıldığına inanıyorum. Napoléon çok önemli bir tarihi figür. Bir yandan büyük bir asker, başarılı bir diplomat ve kariyerinin nihayetinde de bir imparator. Öte yandan bir diktatör; kimi yorumcular onu “Avrupa’nın hırsızı” ya da döneminin Hitler’i olarak nitelendiriyorlar. Bugünün mantığı ve değer yargılarıyla düşününce büyük Beethoven’in Napoléon’a ithaf ettiği Eroica anlaşılmaz gelebiliyor. Genç yaşında iktidarın, şan ve şöhretin doruklarına erişmiş olan Napoléon yaşamının ilerleyen evrelerinde yenilginin, düşüşün, zilletin en kötüsünü de yaşıyor. Bütün bunlar dünya tarihine yön vermiş olan bu zeki ve ihtiraslı adamın yaşam öyküsünü biz okuyucular için daha da çekici kılıyor. Şule Türker’in ince ince ve sabırla dokuduğu bu çalışmasının bana göre en övgüye değer yanı, yazarın, Napolyon’un imparatorluğa giden kariyerininin, sürgünde ölümle sonlanan yaşamının evrelerini betimlemekle yetinmemiş ol-ması; bir insan olarak Napoléon’a ilgi duyup onun kişiliği üzerine de kafa yorması. Bu kitapta bir imparatorun mahrem tarihine, onu yöneten arzu ve özlemlere, yaşadığı çelişkilere, önemli karar anlarındaki duygu ve düşüncelerine tanık oluyoruz. Yazar, anlatısındaki insani dokuyu canlı ve zengin kılarak zoru başarıyor; akıcı ve sürükleyici, adeta tarihi roman gibi okunan bir yaşam öyküsü koyuyor ortaya. Bu yaşam öyküsünün arka planında ise dünya tarihinin dönüm noktalarından biri olan Fransız devriminden kesitler, bu devrimin karmaşık doğasını, kendi içindeki çelişkilerini sezdiren ayrıntılar buluyoruz. Ve gerçekliğin asla siyahbeyaz olmadığını bir kez daha kavrıyoruz. Geçmişe ilgi duyan ve geçmişin bilgisine değer veren tüm okurların Şule Türker’in bu kitabını çok seveceklerinden hiç kuşkum yok. Zülfü Livaneli Şubat 2004 İstanbul | ||||||||||||||||||||||