| ||||||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||||||
Detaylar | ||||||||||||||||||||||
Kitabın yazarı Mihail Aleksandroviç Engelgardt, 1861 yılında doğdu. Petersburg Üniversitesinde okudu. 1881 yılında öğrenci isyanlarına katılması nedeniyle tutuklandı ve 8 yıl süreyle babasının Batishchevo, Smolensk şehrindeki malikânesine sürgüne gönderildi. O yıllarda A. N. Tolstoy ile yazışmaları oldu. Tolstoy, ünlü “Kötülüğe Kötülükle Karşılık Vermeme” mektubunda Engelgard’a hitap etmiştir, ancak yanıt alamamıştır. 1888 yılında St. Petersburg’a dönmesine izin verildi, ancak 1893’e kadar gizli gözetim altında tutuldu. “Haberler” ve başka yayımların daimi yardımcılığını ve “Patron”un yazı kurulu sekreterliğini yaptı. Pavlenkov’un “Biyografi Kütüphanesi”nde Kopernik dışında Cuvier, Darwin, Humbolt, Harvey, Galileo, Lyell, Pasteur, Lavoisier ve Przhevalsky biyografileri de yayınlanmıştır. Ayrıca “Tarım Üzerine Mektuplar”(Sankt Peterburg, 1899), “Ebedi Barış ve Silahsızlanma”, “Zulmün Evrim Süreci” (Sankt Peterburg, 1899), “Orman ve İklim” (Sankt Peterburg, 1902) adlı eserleri de vardır. “Zulmün Evrim Süreci” kitabında Engelgardt, savaşlar, kölelik, zorba toplumsal düzenler gibi olgularda kendini gösteren hantal, zoolojik savaşımların tesiri altında, insanlık tarihinin taş devrinden MS. XV.-XVI. yüzyıllara kadar gelişimini göstermekte ve ahlaki gerilemeyi açığa çıkararak şiddetin tüm formlarının evrimini (modern ahlak bakış açısıyla) takdim etmektedir. 1900’lerin başlarında maksimalist-sosyalistlere yakınlaştı ve bazı dergilerde sosyalist devrim olasılığını öngören bir dizi makalesi yayımlandı. Makalelerinde Engelgardt, büyük sosyalist devrim için gerekli hem öznel hem nesnel koşulların Rusya’da oluştuğunu öne sürüyor. Engelgardt maksimalistlerin eylemlerine aktif olarak katılmamasına rağmen, parti yayımlarındaki yazıları nedeniyle 1906’da mahkemeye verildi ve Finlandiya’ya sürgüne gönderildi. 1913 yılının sonbaharında Sankt Petersburg’a dönmesine izin verildi ve 1915’de burada yaşamını yitirdi. KİTAPTAN ALINTI: "Bilgiye susuzluk, bilim aşkı, Kopernik’in başka her şeyin önüne geçen asıl tutkusuydu. Onun üslubu sade, açık ve resmiydi; hiç bir süslü söz sanatı olmadan, kimi zaman yanlış ve zor anlaşılırdı, Söz, onun en sevdiği astronomiden açıldığında üslubu da değişirdi; “bilim insana ait olmaktan öte, daha çok ilahidir.” “Bilimleri konularına göre sıralarsak, ilk sırayı kimilerinin astronomi, kimilerinin astroloji, çoğu antik yazarın ise matematiğin tamamlayıcısı olarak adlandırdıkları bu bilim alır. Özgür insana en çok yaraşan bilimlerin kraliçesi sırtını matematiğin bütün dallarına dayamakta. Aritmetik, geometri, optik, jeodezi, mekanik; bunların hepsi astronomiye hizmet eder ve bilimler insan ruhunu yüceltiyorsa eğer, bu en çok astronomiye özgüdür, onu öğrenmenin azami manevi zevkinden bahsetmiyorum bile…” Bilimsel çalışmaları astronomiyle sınırlı değildi. Saf matematikle de ilgilendi; küresel trigonometrinin iki önemli probleminin çözümü ona aittir. En sevdiği konulardan biri yaşadığı dönemde Kolomb, Macellan ve diğerlerinin keşifleri sayesinde canlanan coğrafyaydı. Kopernik Prusya’nın coğrafik haritasını çıkarmak için materyaller topluyordu, ama bu konudaki çalışmalarının tamamı kayboldu. Kopernik büyük bir kütüphaneye sahipti. Yüzyıl savaşları sırasında Frauenburg’u yağmalayan ve burada bulunan kitapları Uppsala’ya gönderen Gustav Adolf sayesinde kütüphanenin bir kısmı günümüze kadar gelmiştir. Kopernik’e ait bu kitaplar arasında Öklid’in, Arata’nın, Plinius’un, Albogazena’-nın makaleleri, Kastilyalı Aldon-so ve Regiomontanus’un tabloları, Plato’nun hayranı olan ve onu skolastiklerin saldırılarından koruyan kardinal Bessarion’un açıklamaları vardı. Bu kitaplardaki notlar, düzeltmeler, altı çizilmiş yerler Kopernik’in bunları ne kadar kapsamlı çalıştığını gösteriyor. 1541 yılında Wittenberg’e döndüğünde, Retil hocasına astronomi ve matematik üzerine bir kaç kitap göndermişti. Bunların da kenarları Kopernik’in eliyle yazılmış notlarla doluydu; anlaşılan o ki hayli geçkin yaşı zihinsel enerjisini zayıflatmamıştı. Kendi kitapları dışında Kopernik, Frauenburg meclisinin ve Ermeland piskoposluğuna bağlı küçük bir şehir olan Braunsberg’de Fransiskan manastırının oldukça zengin ve çeşitli kütüphanesini kullanabiliyordu. Retik, Kopernik’i hayranlıkla anlatır: “Benim bilimin her dalında engin bilgi sahibi hocam öyle büyük ki onu Antik Çağ’ın en değerli isimleriyle karşılaştırabiliriz. Evet! Bu kutlu asır böyle bir insanı doğurmuştur! Böyle bir beyefendinin nasihatlerine ve refakatine nail olmaktan daha büyük bir talih istemem! Ayrıca eğer bilime faydası olacak herhangi bir şey yapabilirsem, bunlar sadece böyle bir hocamın olmasıyla açıklanabilir”. Şimdiye kadar Kopernik’in tıbbi görevlerinden hiç bahsetmedik. Evet, Kopernik, hayatının son evresinde, inzivaya çekildikten sonra bu işlerle de uğraşmıştı. Çok iyi tedavi ediyordu; öyle ki Vistül bölgesinde büyük Asklepios’un[1] adıyla anılır olmuştu. Onun hizmetinden yararlanan önemli kişiler arasında piskopos Dantisk ve Mauritius Ferber, Giese, Dük Albert sayılabilir. Tüm bu isimler onun özeninden ve sanatından büyük övgüyle söz ederler. Kopernik’in asıl ders kitabı ve rehberi o dönemde çok popüler olan Valesk Tarentky’nin “Tıp Pratiği” idi. Kitap yedi bölüme ayrılır, çünkü yedi ölümcül günah, “Babamız”da[2] yedi dilek, yedi gök yıldızı, yedi ruh ve haftanın yedi günü vardır. Bu dış işaret sayesinde, okuyucu kitabın iç meziyetini de tahmin edebilir. Kopernik’e ait olan nüshanın bölümlerindeki notların çoğu Kopernik’in bu eseri sıklıkla kullandığını gösteriyor. Bunun dışında, kütüphanesinde Peter de Largelata’nın “Cerrahi”, İngiliz Joan’ın “Tıbbın Gülü”, Matvey Silvatik’in “Tıp Sözlüğü” kitapları da vardı. Bu yazarların hepsi o dönemde Avrupa’dan üstün olan ve prospektüslerinde mevcut deney ve gözlemleri vermekten çok, “mikrokosmos” ve onun iç dünyasına ilişkin fantastik görüşleriyle rehberlik eden pek çok ilaç çıkarmış Arap okullarına bağlıydılar. Dönemin reçetelerinin ayırıcı özelliği karmaşıklıktır. Kitabındaki notları gösteriyor ki Kopernik bu açıdan çağdaşlarından geri kalmamıştı. Bu arada, burada Villanovalı Arnold’un her hastalığa şifa olan, karanfil, anason, kakule, tarçın, reçine, safran, aloe, manna, yalancı altın mantar, sinameki, mirabell vb. içeren mucizevî ilaçların reçetesini buluyoruz. Bunların dışında, daha ağır ilaçlar da var ve bunların iki kez yazılmasından anlaşıldığı kadarıyla Kopernik bunlarla çok ilgileniyordu. İçerisinde fildişi tozu, limon, safran, inci, zümrüt, papatya, altın, gümüş, kırmızı mercan, tarçın vb.’nin de olduğu 22 bileşim maddesi bulunmakta. Böyle bir ilaç pahalı olmalıydı, ama buna karşılık hiç bir hastalık mercanlı ve incili bir “ünicorn boynuzuna”[3] karşı koyamazdı. Bu notlar bize Kopernik’in bir doktor olarak çağdaşlarının önüne geçemediğini gösteriyor. Onun ilgisini matematik ve hümanist bilimler çekiyordu. Tıp ona göre faydalı bir zenaatti ve o döneme hâkim olan tedavi tekniklerini ve yöntemlerini, sorgulamaya kalkmadan benimsemişti. Bir doktor olarak başarıları arasında her görevinde vazifeşinas, özenli ve dikkatli olduğunu iletmemiz gerekir. Son yılları böyle çeşitli işlerle geçiyordu. Kopernik’in başarıları ona sakin bir ihtiyarlık dönemi sağlar gibi görünüyordu. Fakat Katolik Kilisesi’nde gitgide etkisini gösteren tepkiler son yıllarını zehirlemeyi başarmıştı. 1537 yılında piskopos Mauritius Ferber hayatını kaybetti ve yerini bir zamanlar dostu, daha sonra Kopernik’in takipçisi olan, eğitimli, zeki, hareketli, farklı koşullara “uyum sağlamakta” başarılı bir adam, Dantisk aldı. Neşeli hayatın ve özgür düşüncenin hâkim olduğu geniş din adamları topluluğunun üyesiydi, Falstaff’ın reçetesine göre, “perhiz ve at kılı gömleği yerine, yeni ipek ve yıllanmış heres”[4] ile bedenini halsiz düşürüyordu; hümanistlerle flört edip eğleniyorken, Katolik Kilisesi’nin ayinleriyle ve dogmalarıyla dalga geçiyorken, sonradan, havanın değişmesiyle, özgür düşünürlere ve kâfirlere karşı silah kuşandı. Dantisk, I. Zygmund sarayına hizmet ediyordu, birçok defa çeşitli ülkelerde büyükelçi olarak bulundu ve sık seyahat etti. 1550 yılında ise Prusya’ya Kulmsky piskoposu olarak atandı (daha sonra da Ermeland’a). O güne kadar, Dantisk zaten görünüşünü zamanın değişen ruhuna uygun bir biçimde değiştirmeye vakit bulmuştu: Manasız şiirler yerine ilahiler, Erasmus’a ve Melanchthon’a mektuplar yerine kâfirlere karşı, onları şimdiki ve gelecekteki hayatta her türlü cezayla tehdit ettiği fermanlar yazıyordu. Ermeland meclisinde popüler sayılmazdı, daha çok bağımsızlığı için endişelenen meclisin çok da güvenmediği Lehistan kralının sırdaşı olarak bilinirdi. Bu nedenle, meclisin en bağımsız isimleri Giese’yi kendi adayları olarak çıkarıp, Dantisk’in piskopos seçilmesine direndiler. Fakat onlara muhalif olanların partisi, kraldan destek alarak galip oldu. Terfiyi alan Dantisk, kâfirliğin kökünü kazımaya başladı. Kendi toplumunda Luther’in yazılarının okunmasını yasakladı ve takipçilerinin Ermeland piskoposluğundan defolup gitmelerini emretti. Bu kutsal görevde, ona Ermeland meclisinden başka biri, Lehistan tarihinde iz bırakan, Ortodoks Kilisesinin fanatik bir yanlısı ve doğuştan zalim isim, Stanislav Gozy ona yardım etti. İnsanlar onun gözünde ikiye ayrılırdı; “papist”[5] ya da “satanist”. Sonraları, Bartholomeus gecesine[6] sevinmiş ve Lehlere bunu kendileri için güzel bir örnek olarak almalarını önermiştir. Yaptıkları yüzünden ona “Luther’in Ölümü”, “Kâfirlerin Balyozu” ve “Kardinal Şapkası” lakapları takılmıştır. Lehistan, Cizvitlerin gelişini ona borçludur. Kopernik ve arkadaşları Gozy’nin Ermeland meclisine seçilmesine karşı çıktılar. Burada, özellikle en önemli rolü daha önce bahsedilen Skulteti oynadı ve Dantisk ike Gozy gücü elde ettiklerinde, intikamlarını onun üzerine boşalttılar. Skulteti özgür düşünce ve ahlaksızlıkla suçlandı ve Dantisk, Kopernik de dahil bütün üyelerin onunla iletişimini kesmesini istedi. Kopernik Skulteti’ye “diğer birçok kişiden daha fazla” saygı duyduğunu ifade ederek reddetti. 1539 yılında Piskopos Giese’ye yazdığı şu mektupta, yine Kopernik’e onunla arkadaşlığını bitirmesini öneriyordu: “Senin de bildiğin gibi kardeşim gibi sevdiğim Doktor Nikolay Kopernik’in sana geldiğini duydum. Skulteti ile yakın dostluğunu devam ettiriyor. Bu hoş değil. Böyle bir arkadaşlığın ona zarar verebileceği konusunda onu uyar. Ona bu uyarının benden geldiğini söyleme. Biliyorsun ki Skulteti kedine bir eş aldı ve ateist olduğundan şüpheleniliyor.” Skulteti meclis atıldıktan kısa bir süre sonra, Lehistan’dan sürüldü ve Roma’ya gitti, böylece Kopernik ile ilişkileri kendiliğinden kesildi. Yine de, piskopos Kopernik’e olan garezini sürdürüyordu ve “kardeşi gibi sevdiği doktor” için bir sıkıntı çıkarma fırsatını bulmuştu. Kopernik’in evinde, uzun zamandır, bir kâhya kadın ve akrabası, Anna Şillings yaşıyordu. Buna kimse şaşırmıyor ve hayret etmiyordu, çünkü oldukça yaygın bir durumdu. Neredeyse bütün din adamları, evlerinde bir kâhya kadın istihdam ederdi ve doğal olarak bekâret yemini etmiş kişiler olurdu. Fakat Skulteti nedeniyle çıkan çekişmeden kısa bir süre sonra, Dantisk, Kopernik’in ahlaksızlığını gündeme getirdi ve Anna Şilings’in uzaklaştırılmasını talep etti. Kopernik başlangıçta bu saçma talebe kulak asmadı. Sonra piskopos ona ikinci kez ve daha tehditkâr bir tonla çağrıda bulundu. İtaat etmek zorunda kaldı. Kopernik’in Dantisk’e yanıtının içeriği şöyleydi: “Muhterem Pederin ikazı gerçekten babacan, hatta babacandan da öte, onu tüm kalbimle hissettim. Muhterem Pederin aynı konuya dair ilk mektubunu unutmuş değilim, fakat yeterince dürüst ve yakın birini bulmak zor, bu yüzden bu işe Paskalya’dan sonra son vermeyi umuyordum. Ancak, Muhterem Pederimizin gecikmemi kasti bir kaçınma olarak almaması için, talimatını bir ay içinde yerine getirmeye çalışacağım. En büyük hürmeti, saygıyı ve sadakati hak ettiğine tüm kalbimle inandığım siz, Muhterem Pederi incitmeyi hiç istemem.” Mektubun bu küçük düşürücü tonu bazı biyografi yazarlarını öfkelendirdi. Bizim fikrimize göre, “babacan hatta babacanda da öte” ikaz cümlesi kulağa ironik geliyor ve mektubun tamamı oldukça şüpheli. Şunu da belirtmek gerekir ki piskopos Dantisk, Prusya’dan başlayarak İspanya’ya kadar çeşitli Avrupa şehirlerinde kadınların kalbini çalmıştı ve manastır normlarını Ermeland’da yayarken, aynı zamanda Madrid’te hâlâ ilişkilerinin sürdüğü bir ailesi vardı. Dantisk’in şehvet ilişkileri mecliste gayet iyi biliniyordu; bu şartlar altında abartılı mazlum ses tonu ve Muhterem Pederin hak ettiği hürmet ve tavır hakkındaki düşünceler bir alay gibi görülebilir. Muhterem Peder’in de mektubu böyle anladığı muhtemeldi, çünkü Kopernik’in itaatine rağmen, ahlaksızlık söylemiyle onun canını sıkmaya devam etti. Bir zaman sonra, dönemin Kulmsky piskoposu olan T. Giese’ye gönderdiği mektupta, söylentilere göre, Anna Şillings’i işten çıkarmış olsa da, cinsel münasebetini devam ettiren Koper-nik’e karşı dikkatli olmasını öneriyordu. Giese onu oldukça sert bir mektupla cevaplıyordu, ona dedikodulara aldırmamasını tavsiye ediyor, Kopernik’in ilerlemiş yaşını öne sürerek, yaşamı boyunca alçak gönüllüğünün ve safiyetinin herkesçe bilindiğini anlatıyor ve açıkça Dantisk’in maceralarını ima ediyordu… Bu mektup veya Kopernik’in yükselen namı piskoposa dokunsa da, yatışmıştı. Bu zarif, neredeyse sevecen denebilecek bu mektup 1541 yılından günümüze kadar Kopernik’in kitabına şiirsel bir epigraf olarak saklanmıştır. Astronom aynı zariflikte, yine piskoposun “babacan hoşgörüsünü” uzun uzadıya anlattığı bir mesajla cevap verdi, ama bu epigrafı kitabında yer almadı. Dantisk’in nezaketi ise büyük astronomun mezarına çamur fırlatmasına engel olmamıştı: 1543 yılında, Anna Şillings, Fraunburg’da tekrar görüldüğünde, Dantisk meclise “sakin astronomu çıldırtan” bu tehlikeli şahsı kovmayı önermişti. Bize Kopernik’in yaptıklarına ve biyografisine ekleyecek az şey kalıyor. Onun dış görünüşüne dair hiç bir şey söylemedik örneğin: Kopernik uzun boylu, güçlü, al yanaklıydı, gözleri parlak, saçları ise kalın telli ve kıvırcıktı. Tamamen bilimsel araştırmaya adanmış, mütevazı ve ılımlı bir hayat sürdü ve hiç bir zaman zenginliğe ve şöhrete ilgi duymadı. İtinası ve ihtiyatı asla inançlarıyla çelişkiye düşmedi: Sessiz biri olabilirdi, ama konuştuğunda egemen anlayışa ve kodamanların beklentilerine bakmadan düşündüğü her şeyi söylerdi. Elbette Bruno, Galieo gibi kahramanlar bize her zaman sevimli gelecekler, ama bu propagandacı ve popülarist damar herkeste yoktur. Kopernik’te hiç yoktu; o kalabalığa güvenmezdi, iktidar başındakilere karşı ise ne güveni, ne de korkusu vardı. Bu ihtiyatın nedeninin araştırılması gerekir. “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” atasözü doğruysa, o zaman Kopernik’in yüksek ahlaki faziletlerinden hiç şüphe duyamayız; Ermeland meclisinin en değerli yüzleri Kopernik’in arkadaşlarıydı ve onu onur verici ve övgü dolu sözlerle anıyorlardı. Onunla savaşan sadece Tartuffe’ler[1] ve Dantisk ile Gozy gibi engizitörlerdi.[2] Giese’nin ve özellikle Retik’in yazılarından, Kopernik’in yakınlaştığı insanlar üzerinde büyüleyici bir etkisi olduğunu anlıyoruz. Retik ondan bahsederken bir âşık gibi konuşuyordu; sadece bilgi ve zekâsının değil, Kopernik’in ahlaki kişiliğinin de büyüleyici bir etki yarattığı aşikârdır. Yaşamının son yıllarında, Kopernik yalnız ve içe kapanık bir hayat sürdü. Eski arkadaşlarının bir kısmı teker teker ölmüş, bir kısmı ise farklı ülkelere dağılmıştı. Yeni nesil kanonikler ise Dantisk ve Gozy’nin gözüne girmeye çalışıyorlardı. İhtiyar astronom ihtiyaç duyulduğunda meclis toplantılarına katılarak, emekliye ayrılmanın ve son günlerini kitapları arasında geçirmenin daha iyi olacağı fikrindeydi. Sadece sayılı bir kaç arkadaşı ve hayranı onunla temas halindeydi ve 1542 yılında, ciddi akciğer kanaması ve sağ vücut felci onu yatağa bağladığında ona baktılar. Yanında sürekli bir hekim vardı fakat hastalığı her geçen gün daha da kötüye gidiyordu ve bir sonraki yılın baharında artık iyice zayıflamıştı ve neredeyse hiç ayılmıyordu. 23 Mart 1543’te, ölümsüzlüğüne kavuştu; arkasında dehasının ve çalışkanlılığının muazzam abidesini, “Göksel Kürelerin Dönüşleri Üzerine” kitabını bırakarak... Arkadaşları kitabı hastanın ellerine tutuşturdular, fakat ölüm kurbanını çoktan seçmişti. Kendine gelemedi ve bir kaç saat sonra hayatı son buldu. Kopernik, Frauenburg’a gömüldü. Düşmanları, ölümünden önce kâfir görüşlerinden feragat ettiğini ve tövbesini anlatan yazıtı mezarına kazımak istediğini söylediler: “Senden Peter’e ve Paul’a gösterilen merhameti beklemiyorum; sana sadece çarmıha gerilen bir hayduda bağışlanan merhamet için yalvarıyorum.” Daha sonra bunun bir kurgu olduğu ortaya çıktı. O daima o zamanın en yetenekli insanlarına ilham veren düşüncelerine sadık kalmıştı. [1] Moliere’nin Tartuffe adlı oyununun başkarakteri. Dindar görünümlü bir düzenbaz. [2] Katolik Kilisesi adına soruşturma yapan kimse. [1] Yunan mitolojisinde tıbbın ve sağlığın tanrısı. [2] Hristiyanlıkta tanınmış bir dua. [3] Boynuzlu at. [4] Bir ispanyol şarabı. [5] Papacı. [6] Fransız protestanların katledildiği gece. “papist”[5] ya da “satanist”. Sonraları, Bartholomeus gecesine[6] sevinmiş ve Lehlere bunu kendileri için güzel bir örnek olarak almalarını önermiştir. Yaptıkları yüzünden ona “Luther’in Ölümü”, “Kâfirlerin Balyozu” ve “Kardinal Şapkası” lakapları takılmıştır. Lehistan, Cizvitlerin gelişini ona borçludur. | ||||||||||||||||||||||