| ||||||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||||||
Detaylar | ||||||||||||||||||||||
KİTAPTAN BİR ALINTI: Unger’in kürsüsünde dersler sadece preparatlarla da sınırlı değildi. Profesör mikroskobik planda olmayan meselelere de evrimin itici güçlerine de meraklıydı. Dış etkenlerin bitkilerin kararsızlığındaki rolünü araştırıyordu. (Bu arada deneylerinde toprağın bileşimindeki tuzu değiştirerek yeni bitki türleri yaratılamadığını göstermiştir.) İlkel canlılardan insana kadar, yaşamın gelişim süreçlerini tasvir etmeyi denemiş ve liberal Viyana Gazetesi “Wiener Zeitung”da, on yedi mektubunu, “Botanik Mektuplar” adıyla yayımlamıştır. Bunun üzerine “Viyana Kilise Gazetesi”nin, “Wiener Kirchenzeitung”un editörü Sebastian Brunner, “kükreyen bir aslan gibi” Unger’e saldırdı. Brunner, makalelerinden birinde: “Yaratan’ı, yarattıkla-rını, Tanrı’yı, üçteki birliği açık açık inkâr eden insan asla dekan seçilemez.” diye yazıyordu. Bu sadece bir meseleye dair şahsi fikir olarak değerlendirilebilirdi, ama daha sonra Peder Brunner daha da keskin bir şekilde konuşmaya başladı… “Eğer gazeteler günümüz materyalizmi karşısında alkış tutuyorsa, eğer gazeteler insanın orangutanlardan türediğini ilan ediyorsa, orangutanı da insanın bir alt türü olarak görüyorsa, şu halde dünyayı devasa bir hayvanat bahçesi, hükümeti ise hayvan terbiyecisi sayıyorlarsa, öte yandan üniversitenin kendisini ‘Katolik’ olarak nitelendiren profesörleri derslerini hayvanlara yönelik doktrinlerle doldurmuşlarsa ve uzun yıllar boyunca Fransız devrimi öncesinde vaaz veren masonlardan öğrendiklerini kendi görüşleriymiş gibi göstererek dünya ve tabiat üzerine genç insanlara nasihatler veriyorlarsa, bunun karşısında şaşırmayıp da ne yapalım!…” *** Kim bilir, büyük Charles Darwin de özel bir kitabın bir sayfasında okuduğu, Mendel diye hiç tanımadığı bir beyefendinin makalesine atıfta bulunurdu. Hatta belki de makaleyi yazan kişiye ulaşmaya çabalardı!.. Valinin danışmanı, konsey üyesi Klimesch Bey de daha yumuşak başlı olmaya yanaşmazsa görevden alınacağını başpapaz Mendel’e dişlerini öfkeyle sıkarak söylemeye kalkışmazdı elbette! Başrahip Anselm Rambousek ise eski arkadaşının, öncelikli görevi rahiplik olan Peder Gregor Mendel’in özel arşivinin yakılması emrini vererek Herostratus gibi ün kazanmaya kalkışmaz, bazı şeyleri yaksa bile bunu yaparken en azından dilini tutardı. Böylece biyografi yazarları ve biyologlar da Gregor Johann Mendel’in hayatını ve şimdi “genetik” olarak adlandırılan bilimi başlatan olağanüstü çalışmasının bugün tarafımızdan bilinmeyen pek çok ayrıntısını zahmetsizce açıklığa kavuşturabilirlerdi. …Ama maalesef insanlık tarihi, bazı insanların sırf kendi sözlerinin ve davranışlarının tarihe geçecek olduğunu bildikleri için, birçok durumda yalan yanlış bilgiler verdiğine de tanıklık etmiştir. İşte bakın “Caulaincourt” şuracıkta dolaşıp duruyor, bir yandan da defterine bir şeyler çiziktiriyor. Ya da sıkı bir eğitimden geçmiş yaver, elinin altında duran karar sayfasını alıp mürekkebi hiçbir zaman solmasın diye yazının üstünü cila ile kaplıyor. Sonraki kuşaklar ise Caulaincourt’un anılarını, bir de bizzat majestelerinin kaleminden çıkanları okuyor ve gülüyor köftehorlar! Ah, tarihe nasıl sadece güzel bir şekilde geçilebileceğini bir bilsek!
| ||||||||||||||||||||||