| ||||||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||||||
Detaylar | ||||||||||||||||||||||
KİTAPTAN ALINTILAR: Nikola Tesla New York limanına parasız ve yarı aç indi. Derhal Edison’a gitmeye karar vermesine rağmen biraz tedirgindi. Zira ne giydiği takım elbisesi, ne de o sıradaki dış görünüşü güzel bir izlenim bırakabilecek gibi değildi. Tanımadığı sokaklarda ve düşüncelere dalmış bir halde polisin gösterdiği yöne doğru gidiyordu. Mağaza ve atölyelerin vitrinlerine bakarken birdenbire vitrinlerden birinde yorgun düşmüş yaşlıca bir adamın aydınlatmada kullanılan bozulmuş küçük bir jeneratörü tamir etme çabaları ilgisini çekti. İçeriye kararlı adımlarla giren Tesla, yardımcı olmak istedi. Atölye sahibinin güvensiz bakışları kısa süre içerisinde yerini hayretlere bıraktı. Atölye sahibi, jeneratörü çalıştırıp başardığı işin tatminiyle çıkış kapısına yönelen Tesla’yı durdurdu. Sunduğu şükranların yanı sıra küçük bir maddi karşılığı da Tesla’ya vermeyi ihmal etmedi. Bu beklenmedik kazanç Tesla’yı daha önce hiç sevinmediği kadar sevindirmiş oldu. Aldığı birkaç dolar sayesinde güzel bir yemek yiyebildi ve otelde bir oda ayırabildi. Bir sonraki günün sabahında Tesla, Edison’un New York’taki Elektrikli Aydınlatma Şirketinin yolunu tuttu. Burada, Beşinci Cadde’deki tarihi binada laboratuvar, atölyeler ve Thomas Alva Edison’un özel çalışma odası bulunuyordu. Binayı bulmak zor olmadı. O günlerde yenilenmiş olan binanın etrafında, sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar Elektrikli Aydınlatma Şirketinin reklamından etkilenen meraklı bir kalabalık toplanırdı. “Bay Edison’u görebilir miyim,” diye sordu Tesla, asistana. Gelen cevap “Bay Edison’un onu görmek isteyen herkesi kabul etme imkânı yok” oldu. “Ama ben sırf bunun için Avrupa’dan geldim.” Edison’un asistanı gözlerini kaldırarak uzun zayıf adama baktı ve en ufak bir şaşırma ifadesi göstermeksizin şöyle dedi: “Bay Edison için dünyanın başka köşelerinden de geliyorlar. Fakat bu, gündeki saat sayısını arttırmıyor.” “O zaman sizden Charls Bechlor’dan getirdiğim mektubu Bay Edison’a ulaştırmanızı rica edeceğim.” “ Ooo!.. O zaman bu başka. Ben geldiğinizi hemen haber veriyorum, Bay… Bay?” “Tesla, Nikola Tesla.” Birkaç dakika sonra Nikola Tesla, bütün ABD eyaletlerinde “Menlo-Park Sihirbazı” olarak bilinen adamın odasına girmiş bulunuyordu. “Dinlenmeye ihtiyaç duyduğu zaman” diyordu Edison “O, atölyedeki ranzaya uzanır ve 20 dakikalık uykudan sonra dinlenmiş ve tazelenmiş vaziyette kalkardı. Bu anlamda o bana olağanüstü benzerdi ve ben nihayet böyle birini bulmanın gururunu yaşardım.” Bir gün Edison, Tesla’ya kendisinin ürettiği elektrikli doğru akım motorunun geliştirmesini teklif etti. Tesla’nın başarılı bir çözüme ulaşması halinde 50 bin dolarlık prim vereceğini söyledi. Tesla işe koyuldu ve kısa sürede 24 farklı çeşit Edison aracı tasarladı. Yeni komütatör ve regülatör üreterek o sırada ABD’de çok popüler olan elektrik jeneratörlerinin ve elektrik motorlarının kalitesini büyük ölçüde yükseltmeyi başardı. Tesla, yaptığı işten büyük bir haz alıyordu. Onun yaptığı iyileştirmeler sayesinde Edison’un çözmeyi amaçladığı fakat kendisinin bir türlü çözemediği sorunlar çözülüyordu. Üstelik hak ettiği ödül Tesla’nın geliştirdiği çok fazlı alternatif akım sisteminin deneylerine devam etme olanağı sunuyordu. Edison, Tesla’nın bütün önerilerini kabul etti ama söz verdiği 50 bin dolarlık ödülü vermedi. Aslında bunun bir şaka olduğunu ve büyük ihtimalle “göçmenin” bu şakayı anlayamadığını; ABD’de çok fazla bir geçmişi olmadığından dolayı Amerikan mizah anlayışına uzak olduğunu söyledi. Edison ne kadar derin bir travmaya sebep olduğunu, hassas ve ona güvenen mucidin ruhunda nasıl bir yara açtığını, Tesla’nın hayatı boyunca kurduğu hayalleri nasıl yıktığını biliyor muydu? Demek ki, her şeyin satıldığı ve satın alınabildiği bu dünyada dürüstlüğe yer yoktu. Tesla’ya en büyük acıyı veren, ona bu kapitalist adetlerin yetenekli ve ünlü bir bilim adamı tarafından öğretilmesi oldu. Fakirliğine rağmen gururlu “göçmen” derhal Edison’un şirketinden ayrıldı. Bütün bunlar Nikola’nın ABD’ye gelmesinden sadece bir sene sonra, 1885 yılının baharında yaşandı. Bu kısa süre içerisinde Tesla, ABD’nin iş çevrelerinde çalışkan ve derin bilgi sahibi biri olarak anıldı. 1886 yılının sonbaharından 1887 yılının ilkbaharına kadar çeşitli meslekler denedi. Günlük işçi olarak çalıştı, hamallık yaptı, hendek kazdı. İnanılmaz zorluklar içinde geçen bu sene, kendi deyimiyle “nerede akşam orada sabah, ne bulduysam onu yedim” dediği dönem Tesla’yı karamsarlık içerisinde bıraktı. İçinde bulunduğu durumu Tesla “Bu sene gözyaşlarıyla ve kalp ağrılarıyla yaşadım.” sözleriyle açıklamıştı. Neredeyse açlıktan ölecek hale gelen, maddi sıkıntılar içerisinde ama aynı zamanda “altın fırsatlar toprağının” bütün güzelliklerini de tadan Tesla, Avrupa’ya geri dönme kararı aldı. Tesla en temel ihtiyaçlarını bir kenara atmış, birçok alışkanlığından vazgeçmiştir. Tüm bunlara rağmen iki yakası bir türlü bir araya gelmez. En sevdiği sekreterleri Dorothy Skerritt ve Muriel Arbus’la dahi yollarını ayırmak zorunda kalır. Bunca emekleri ve en önemlisi de sadakatleri karşılığında, onlara verebilecek hiç bir şeyi olmadığından, vedalaşırken masanın altından Edison Altın Madalyası’nı çıkarır ve bıçakla ortadan ikiye böler. “Burada yüz dolar tutarında altın var, onun dışında gözümde başka bir değeri yok,” diyerek iki parçayı Bayan Skerritt ve Bayan Arbus’a pay eder. Tüm fakirliğine ve içinde bulunduğu kıtlığa rağmen, paraya yaklaşımı değişmemiştir Tesla’nın. “Para mı?” diye çıkışır Swezey’e. “Ne faydası var ki bana? Beni mutlu edebilmesi için, bu kâğıt parçalarından bir oda dolusuna ihtiyacım olurdu ki, onları pencereden aşağı saçabileyim.” Tüm finansal sorunlarına rağmen Tesla’nın kaldığı otel odasında üzerinde sürekli bozuk para bulunduran küçük bir masa mevcuttur. Telgraf kuryesi, otel elemanı ve ona herhangi bir hizmeti dokunan herkes, ne kadar uygun görürse o kadarını alırdı o masadan. Tesla masada yeterli miktarın bulunmasına dikkat ederdi. O günlerde, uzak memleketi Yugoslavya’dan reddedemeyeceği bir teklif gelir. Yılda 6000 dolara ömür boyu emeklilik. Tesla büyük bir sevinçle kabul eder. Bunu hak ettiğine inanır. Zaten bu zamana dek hep Yugoslav olarak kalmamış mıydı? “İmmatrikülasyon” (kayıt) sürecinden (yabancıların ABD vatandaşlığına geçişi) geçtikten sonra bile kendini Sırp ve Yugoslav olarak görmüştür. Asla gelişmiş ülkelerin sağladığı hiçbir “nimet”, bilim adamlarına kendi öz vatanlarını unutturamaz! Hayatta en sevdiği şey, ülkesi değil miydi? Fikirleri ve emekleri sayesinde daha da zenginleşen, sonrasındaysa büyük mucidi hatırlamak dahi istemeyen, beş para etmez Rockfellerin, Morganların, bankerlerin ve milyonerlerin teklif ettiği üç kuruşluk mali desteklerler ile kıyaslandığında, bu teklif, çalışmalarının gururla takdir edildiği anlamına geliyordu. Tek huzuru eskiden olduğu gibi güvercin beslemekte bulurdu Tesla. Bir gün bile ara vermeden ve her zaman aynı saatte, kuşyemi ile belirirdi kütüphanenin önünde. Kaldığı otel odalarının pencerelerinde hep bir miktar yiyecek bırakırdı kuşlar için. Onlar da zamanla alışır ve açık pencereden içeri dalarak, odada uçmaya başlarlardı. Sürekli otel değiştirmesinin ardındaki sebeptir güvercinler. Otel yönetimleri kuşları beslemekten vazgeçmesini ister, o ise her seferinde bu isteğe boyun eğmektense oteli değiştirmeyi yeğlerdi. Seksen beş yaşındaki Tesla, savaş sonrası düzenle alakalı şunları yazmıştır: “Tarihin görmüş olduğu bu en muazzam harbin sonunda insanoğlunun verdiği kayıpların boşa gitmemesi için yeni bir dünya doğmalı. Doğacak olan bu yeni dünya güçlülerin zayıfları, kötülerin iyileri sömürmediği, varlıklı kimselerin yoksulları ezmediği, fikirsel, bilimsel ve sanatsal işlerin sayılı insanların zenginliğine zenginlik katmak yerine, tüm toplumun faydasına ve hayatın kolaylaştırılmasına adandığı bir dünya olmalıdır. Bu yeni dünya, ezilmişlerin ve köleleştirilmişlerin değil, saygı ve onur hudutlarında eşit olan özgür insanların ve halkların dünyası olmalıdır.” Büyük hümanistin parlak hayali! "İnsanoğlu önüne daima gerçekleştirilmesi mümkün olan hedefler koyar" diye yazıyordu Marx. Bu durum, çok ileriyi görebilen, bireysel yetenekler bahşedilmiş büyük bilim insanları için geçerli değildir. Eğer bu bilim insanları dâhice zekâları ile tarihin çok önemli zaman dilimlerinde bilim ve teknolojinin nihai hedeflerini görmüş olsalar dahi insanoğlu gelişmelerin ara basamaklarını yaşamadan teknolojinin bir gelişim basamağından diğerine atlayamaz Yastıkların göz kamaştıran beyazlığı üzerinde sarı, adeta parşömen kâğıdını andıran yüzü, özellikle kabartma gibi göze çarpmaktaydı. Yetenekli bir ustanın, fildişinden işlediği eski bir minyatürü andırıyordu. Oldukça yüksek ve açık alın, karakteristik, kalemle çizilmiş gibi zarif bir burun, zayıflıktan çökmüş yanaklar, yarım bir tebessümle donakalmış ince dudaklar, bakışlarıyla insanın ruhuna işleyen yorgun ve üzgün mavi gözler... Seksen yedi yaşındaki ihtiyarın yüzünün tüm çizgilerinde hayatını kurtarmak için değil, sadece insanlık yararına bir şeyler yapabilmek adına, en azından biraz daha zaman kazanabilmek için ölüme karşı verdiği ısrarlı mücadelenin izleri seziliyordu. İ Ç İ N D E K İ L E R BİRİNCİ KISIM YOLUN BAŞI BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DÖRÜDÜNCÜ BÖLÜM
İKİNCİ KISIM YÜKSEKTE BEŞİNCİ BÖLÜM
ALTINCI BÖLÜM
YEDİNCİ BÖLÜM
DOKUZUNCU BÖLÜM
ONUNCU BÖLÜM
ONBİRİNCİ BÖLÜM
| ||||||||||||||||||||||