| ||||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||||
Detaylar | ||||||||||||||||||||
Burnunun üzerine kaymasın diye sık sık parmağıyla gözlük çerçevesini geriye iten yaşlı adam, cılız bacaklarının olanca gücüyle parke kaldırımı adımlarken, yanına yaklaşan makam aracının farkına varmadı. Dalgın, yürümeye devam ederken, bir ses onu durdurdu: “Hocam!” Başını geriye çevirdi ve gözlerini kısarak kendisine seslenen Tarsus’un Belediye Başkanına baktı: “Burhanettin!..” Öğretmen her zaman öğretmendi… Burhanettin Kocamaz’ın öğretmeni de sanki karşısında belediye başkanı değil de hâlâ geçmiş yıllardaki gibi okuttuğu öğrencisi varmış gibi içtendi. Sevinmişti eski öğrencisini görünce. 40 yaşındaki genç belediye başkanı, ceketini saygıyla ilikleyerek yaklaştığı öğretmeninin ellerini öptü: “Hocam, lütfen arabaya buyurun, gideceğiniz yere kadar götüreyim. Emeğiniz çok üzerimde. Hem yolda eskileri anarız biraz.” Öğretmen gülümsedi: “Yok evladım, sağ olasın ama olmaz.” Başkan şaşırmıştı: “Hocam neden olmaz. Buyurun lütfen.” Öğretmen, eski öğrencisi olan Başkanı Kocamaz’a sevgiyle bakıp başını salladı: “Bu millet, arabayı sana tahsis etti. Benim ona binmeye hakkım yok. Hadi kal sağlıcakla.”
Belediye başkanı, ağır adımlarla uzaklaşan öğretmenine bakakalmıştı. Gözleri dolmuş, yüreğinden hüzünlü bir kuş havalanmıştı sanki. Bir an yıllar öncesine gitti belleği. Öğrencilerine daima adaleti, erdemi, nezaketi ve hoşgörüyü bıkıp usanmadan, bir ahlak öğretisiyle anlatan öğretmeni, sokak ortasında, 40 yaşındaki başkana yine ulvi bir ders vermişti…
| ||||||||||||||||||||